Polisin Zor Kullanma Yetkisi ve Bu Yetkinin Hukuka Aykırı Şekilde Aşılması

Polisin Zor Kullanma Yetkisi ve Bu Yetkinin Hukuka Aykırı Şekilde Aşılması

Demokratik hukuk devletlerinde polis, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini koruyan, suçla etkin mücadele eden ve kamu düzenini sağlayan anayasal bir kolluk gücüdür. Ancak bu görevlerini yerine getirirken sahip olduğu yetkiler mutlak değildir. Özellikle zor kullanma yetkisi, hem ulusal hukukta hem de uluslararası hukukta sıkı sınırlarla çevrelenmiştir. Bu makalede, polisin zor kullanma yetkisinin hukuki dayanakları, uygulanma biçimleri, sınırlayıcı ilkeler ve yetkinin aşılması durumunda ortaya çıkan hukuki sonuçlar ayrıntılı olarak ele alınacaktır.


1. Zor Kullanma Yetkisinin Dayanağı ve Hukuki Niteliği

Polisin zor kullanma yetkisi, öncelikle 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK)'nun 16. maddesinde düzenlenmiştir. Bu yetki, kolluk kuvvetinin görevi sırasında karşılaştığı direnişi kırmak amacıyla ve yalnızca gerektiği ölçüde kullanılabilecek bir müdahale aracıdır. Aynı zamanda bu yetki;

  • 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) m.25, m.256,
  • 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m.93-97,
  • Anayasa m.17 ve m.34,
  • Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) m.2 ve m.3

gibi üst normlar tarafından da sınırlandırılmış ve yorumlanmıştır.

Polisin zor kullanma yetkisi doğrudan kamu gücü niteliğinde olup, yalnızca görev sırasında, görevle bağlantılı olarak ve hukuka uygun şekilde kullanılabilir. Aksi hâlde bu yetki, bireyin özgürlük, vücut bütünlüğü ve hatta yaşam hakkı üzerinde doğrudan tehdit oluşturur.


2. Zor Kullanma Yetkisinin Şartları

Polisin zor kullanabilmesi için aşağıdaki hukuki şartların bir arada bulunması gerekir:

  • Hukuka uygun ve geçerli bir görevin ifası: Müdahale ancak yasal bir görevin yerine getirilmesi sırasında mümkündür.
  • Direniş veya tehdit bulunması: Müdahaleyi haklı kılacak fiili bir engel veya direnç mevcut olmalıdır.
  • Gereklilik ilkesi: Başka bir yolla görevin ifası mümkün değilse, zor kullanma gündeme gelir.
  • Orantılılık ilkesi: Kullanılan gücün miktarı, direncin niteliği ile uyumlu olmalıdır.
  • Son çare olma ilkesi: Özellikle silah kullanımı, tüm diğer araçlar tüketildiğinde başvurulabilecek son çaredir.

3. Zor Kullanmanın Türleri (Kademeli Müdahale Sistemi)

PVSK m.16 uyarınca zor kullanma, kademeli bir şekilde uygulanmalıdır. Bu sistem, kolluk kuvvetlerinin “önce hafif müdahale, sonra artan yoğunlukta müdahale” yaklaşımını benimsemesini zorunlu kılar:

a. Bedenî Kuvvet

Kolluk personelinin doğrudan fiziksel gücüyle yaptığı müdahaledir. Kişiyi tutma, yere yatırma, uzaklaştırma gibi eylemler bu kapsamda değerlendirilir. En hafif zor kullanma şeklidir ve genellikle pasif direniş karşısında uygulanır.

b. Maddî Güç

Cihaz veya ekipman yardımıyla yapılan müdahalelerdir. Cop, kelepçe, kalkan, tazyikli su, göz yaşartıcı gaz gibi araçlar bu kapsamdadır. Bu tür müdahalelerin kullanımına ilişkin eğitimli ve yetkili personelin görev alması gerekir. Maddî güç, bedenî kuvvetin yetersiz kaldığı hâllerde devreye girmelidir.

c. Silah Kullanımı

Silah kullanımı yalnızca aşağıdaki durumlarda meşrudur:

  • Meşru savunma veya zorunluluk hâli,
  • Ağır ve silahlı direnişin kırılması,
  • Yakalama kararına rağmen kaçmaya devam edilmesi ve dur ihtarına uyulmaması,
  • Ağır ceza gerektiren suçların işlenmesi sırasında faillerin etkisiz hale getirilmesi,
  • Topluma doğrudan ve ciddi tehdit oluşturan silahlı saldırılar, isyan veya benzeri durumlar.

PVSK m.16, silah kullanımını açık ve sınırlı hâllere bağlayarak kolluğun keyfîliğini önlemeyi amaçlamıştır.


4. CMK Kapsamında Güç Kullanımı

CMK m.93 ve devamı hükümlerine göre; yakalama, gözaltı ve zorla getirme işlemleri sırasında, şüpheli ya da sanığın kaçmaya çalışması, direnmesi gibi durumlarda kolluk kuvveti zor kullanabilir. Ancak bu işlemlerin de ölçülü ve yasal sınırlar içinde yapılması gerekir. Aksi hâlde, hukuka aykırı gözaltı, işkence veya kötü muamele suçları gündeme gelir.


5. Toplumsal Olaylarda Güç Kullanımı

Barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşlerine müdahale, demokratik bir toplumda son derece istisnaidir. Anayasa m.34 ve AİHS m.11, herkesin önceden izin almaksızın toplantı ve gösteri düzenleme hakkını güvence altına alır. Bu hakkın kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek sınırlamalar; ancak kanunla, demokratik toplum düzeninde gerekli ve ölçülü olmak şartıyla yapılabilir.

Barışçıl bir eyleme müdahale, hele ki zor kullanılarak yapılan müdahale, temel hak ihlali niteliğindedir. Ancak kamu düzenini bozacak, müessir fiil içeren toplu olaylarda maddî güç ve zorunlu hâllerde silah kullanımı gündeme gelebilir.


6. Meşru Savunma ve Zorunluluk Hâli

TCK m.25 uyarınca bir saldırıya maruz kalan kişinin kendisini ya da başkasını savunması hâlinde işlenen fiil, hukuka uygun kabul edilir. Polis, görev başındayken doğrudan veya dolaylı bir saldırıya uğrarsa; yaşam hakkı, vücut bütünlüğü gibi temel değerleri korumak adına güç kullanabilir. Ancak bu güç, saldırıyı etkisiz hâle getirecek ölçüde olmalı; saldırı sona erdiği hâlde devam ettirilmemelidir.


7. Zor Kullanma Yetkisinin Aşılması (TCK m.256)

TCK m.256, zor kullanma yetkisinin hukuka aykırı biçimde aşılması hâlinde kamu görevlisinin cezai sorumluluğunu gündeme getirir:

“Kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın kasıtla aşılması hâlinde, meydana gelen neticeye göre kasten yaralama veya kasten öldürme hükümleri uygulanır.”

Bu suçun oluşabilmesi için:

  • Müdahale, hukuken geçerli bir göreve dayanmalıdır,
  • Zor kullanma sınırının kasıtlı şekilde aşılması gerekir,
  • Fiziksel bir zarar ortaya çıkmalıdır (yaralama, ölüm vb.).

8. Aşımın Uygulamadaki Örnekleri

  • Etkisiz hâle getirilen kişinin yere yatırıldıktan sonra darp edilmesi,
  • Yakalama kararı olmaksızın zorla alıkoyma,
  • Barışçıl gösteriye orantısız müdahale (örneğin plastik mermi veya biber gazı kullanımı),
  • Yakalanan kişiye sözlü ya da fiziksel şiddet uygulanması.

Bu durumlar hem cezai hem de idari sorumluluğu doğurur; ayrıca mağdur, devlet aleyhine tazminat davası açabilir.


9. Yargılamaya İlişkin Usuller ve Zamanaşımı

Bu suçlar genellikle şikâyete bağlı değildir. Savcılık re’sen soruşturma başlatabilir. Ancak mağdurun başvurusu süreci hızlandırabilir. Zamanaşımı süresi ise neticenin ağırlığına göre değişir:

  • Basit yaralama hâllerinde 8 yıl,
  • Neticesi ölümlü olan olaylarda 15 yıl gibi daha uzun süreler söz konusudur.

10. Yargıtay ve AİHM Kararlarında Zor Kullanma Yetkisi

Yargıtay, verdiği kararlarda özellikle “pasif direnişe” karşı uygulanan maddî ya da fiziksel gücü orantısız ve hukuka aykırı saymakta, polislerin kasten yaralama veya görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmasına hükmetmektedir.

AİHM ise Türkiye aleyhine verdiği birçok kararda, özellikle dur ihtarına uymayan kişiye doğrudan ateş edilmesini yaşam hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir (örneğin: Makaratzis / Yunanistan kararı). Ayrıca polis şiddeti sonucu ölümle sonuçlanan müdahalelerde etkili bir soruşturma yapılmamasını da başlı başına ihlal kabul etmektedir.


11. Etkin Soruşturma ve Cezasızlık Sorunu

Teorik olarak zor kullanma yetkisinin sınırları net biçimde çizilmiş olsa da, uygulamada ciddi bir cezasızlık pratiği ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Özellikle polisin hukuka aykırı güç kullanımı sonucu meydana gelen ölüm veya yaralama olaylarında, soruşturmaların genellikle yüzeysel yapıldığı, dosyaların uzun süre sürüncemede kaldığı ya da takipsizlikle sonuçlandığı görülmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye’yi defalarca, “etkin soruşturma yükümlülüğünü” ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etmiştir. AİHM’e göre;

  • Soruşturma yapan makamın bağımsız ve tarafsız olması,
  • Olayla ilgili tüm delillerin eksiksiz toplanması,
  • Mağdurun ya da yakınlarının sürece etkin katılımının sağlanması,
  • Soruşturmanın makul sürede tamamlanması

hukuken zorunludur. Aksi hâlde yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı sadece fiilen değil, usulen de ihlal edilmiş sayılır.


12. Polis Akademisi ve Meslek İçi Eğitimlerin Rolü

Zor kullanma yetkisinin hukuka uygun sınırlar içinde kalması, yalnızca mevzuatla değil; kolluk kuvvetlerinin bu yetkiyi nasıl anladığı ve uyguladığıyla da doğrudan ilgilidir. Bu noktada polis eğitimi, konunun en az yasal düzenlemeler kadar hayati bir boyutudur.

Polis Akademisi’nde verilen temel eğitimlerin yanı sıra, meslek içinde düzenli aralıklarla gerçekleştirilen hizmet içi eğitimlerde;

  • İnsan hakları hukuku,
  • Orantılı müdahale teknikleri,
  • Kriz yönetimi,
  • Pasif direniş ve barışçıl gösteriler karşısında tutum,
  • Toplumsal olaylara müdahalede silah dışı tekniklerin kullanımı

gibi başlıkların yoğun biçimde işlenmesi gerekir.


13. Polis Kameraları ve Delil Yönetimi

Günümüzde zor kullanma olaylarında delil yetersizliği, sıklıkla davaların akıbetini belirleyen bir unsura dönüşmektedir. Bu nedenle, gelişmiş birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de vücut kamerası ve araç içi kamera sistemleri yaygınlaşmaya başlamıştır.

Bu kameralar sayesinde:

  • Polis müdahalesi anlık ve kesintisiz biçimde kayda alınır,
  • Hem polisin hem vatandaşın hakları korunur,
  • Olay sonrası yapılan beyanların doğruluğu somut olarak denetlenebilir.

Ancak bu sistemin etkin olabilmesi için:

  • Kameraların sürekli açık olması,
  • Kayıtların tarafsız biçimde muhafaza edilmesi,
  • Delil niteliğinin yargı organlarınca kabul edilmesi

şarttır. Aksi takdirde kamera kullanımı yalnızca sembolik bir güvenlik önlemi olmaktan öteye geçemez.


Değerlendirme ve Sonuç

Polisin zor kullanma yetkisi, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, yalnızca görev sırasında ve gerekli şartların oluştuğu hâllerde sınırlı biçimde kullanılabilecek bir müdahale aracıdır. Bu yetkinin keyfîliğe kaymaması, ancak hukuki sınırların hem mevzuat hem uygulama hem de denetim mekanizmaları düzeyinde etkili işlemesiyle mümkündür.

Bu bağlamda;

  • PVSK, TCK ve CMK hükümleri açık biçimde yorumlanmalı,
  • Kolluk kuvvetlerinin eğitimi sürekli güncellenmeli,
  • Delil sistemleri güçlendirilmeli (kamera vb.),
  • Zor kullanma fiilleri etkin soruşturulmalı ve cezai süreç işletilmelidir.

Aksi hâlde, polisin zor kullanma yetkisi, vatandaşın temel hak ve özgürlükleri üzerinde sürekli bir tehdit aracına dönüşür. Bu da yalnız bireylerin değil, doğrudan hukukun güvenliğini ve adaletin meşruiyetini zedeler.


 

Diğer Paylaşımlar

Güncel paylaşımlarımıza bu alandan ulaşabilirsiniz

Boykot Suç Mudur? Türk Hukukunda Boykotun Ceza Sorumluluğu Açısından Değerlendirilmesi

Boykot Suç Mudur? Türk Hukukunda Boykotun Ceza Sorumluluğu Açısından Değerlendirilmesi

Bir boykot ne zaman hak olur, ne zaman suç haline gelir? Bu makale, bu soruların hukuki cevaplarını netleştirmeyi hedeflemektedir.

Daha Fazla

İş Yerinde Elden Ödeme Yapılmasının Hukuki Sonuçları

İş Yerinde Elden Ödeme Yapılmasının Hukuki Sonuçları

Bu yazıda, elden ödeme uygulamasının taraflar açısından doğurduğu hukuki sonuçlar ayrıntılı olarak değerlendirilecektir.

Daha Fazla

Cinsel Saldırı Suçu Kapsamında Savunma Stratejisi ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Cinsel Saldırı Suçu Kapsamında Savunma Stratejisi ve Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Bu makalede, TCK m.102 kapsamındaki cinsel saldırı suçuna yönelik savunma stratejileri, sistematik olarak ele alınmıştır.

Daha Fazla

SGK Primlerinin Asgari Ücretten Yatırılması: İşverenin Yükümlülüğü ve İşçinin Hukuki Hakları

SGK Primlerinin Asgari Ücretten Yatırılması: İşverenin Yükümlülüğü ve İşçinin Hukuki Hakları

Bu makalede, SGK primlerinin eksik bildirilmesinin hukuki sonucu, işçinin hangi yollarla hakkını arayabileceği ve bu durumun iş hukuku yargılamasındaki yeri profesyonel bir bakışla ele alınacaktır.

Daha Fazla